Köşe Yazarları - 09.11.2014 - 17:32
Merhabalar,
Tansiyon günümüzde çok kişide bulunan ve giderek sayısı artan bir sorun. Buna hastalık diyerek dengelemek için ilaç verilir ve ömür boyu kullanmanız gerektiği söylenir.
Hatta tansiyon konusunda modern tıbbın genel görüşü şöyledir: “Tansiyon hastası olan bir kişide tansiyonun hangi organdan kaynaklandığını bulmak mümkün değildir.Çoğunluğu hiçbir organdan kaynaklanmaz sadece genetik nedenlerle ortaya çıkar.” Bu doğru değildir. Sebebini tıp bilmiyor demek sebebi bilinmiyor demek değildir. Zaten sebebini bilmedikleri herşeyi genetike bağlamak adet haline gelmiş.
“Tansiyon bir hastalık değil belirtidir.”
Nedir bu tansiyon peki? Önce ne olduğunu bilelim ki çözümünü bulabilelim değil mi? Tansiyonu kısaca kanın damarın iç çeperine yaptığı basınç olarak tanımlayabiliriz. Kalp kanı pompalar ya kasılır gevşer hani pıt pıt atar işte kasıldığı anda damar içindeki basınç en yüksek seviyeye çıkar, buna büyük tansiyon denir. Kalp gevşediğinde ise damar içindeki basınç düşer, bu esnada ölçülen basınç ise küçük tansiyonu verir. Hani 12 ye 8 diye ölçülen büyük ve küçük tansiyon değerleri vardır ya işte o değerler bu değerlerdir.
Aslına bakacak olursak tansiyon sorunu yaşanmasının nedeni ise vücuttaki su ve doğru tuz dengesinin kurulu olmamasıdır. Doğal tuzun en büyük görevlerinden biri suyun ve dolayısı ile büyük oranda sudan oluşan kanın basıncının doğru ayarlanmasını sağlamaktır. Eğer vücutta yeteri kadar su varsa ve yeteri kadar kristal kaya tuzu varsa tansiyon dengeye gelir. Ayrıca kanımız bize lazım olan besinleri taşıma görevini de üstlendiği için eğer kanımızda yeteri kadar mineral yok ise, oksijen taşıma kapasitesi düşmüş ise beynimiz lazım olan mineral ve oksijenin karşılanması için kalbimizi daha fazla çalıştırma noktasına gelir, yani su ve doğru tuz dengesi varsa sorun çözülmüş oluyor çünkü aynı zamanda doğal tuzun içi mineraller açısından çok zengindir ama su ve doğal tuz az ise beynimiz kandaki mineral ve oksijene ulaşmak ve bu eksikliği gidemek için kalbi daha fazla çalıştırarak çözmeye uğraşıyor. İşte b uda tansiyon denilen soruna neden oluyor. Bataklık sinek yapıyorsa sinek kovucu ilaçlar kullanmak sorunu çözmez, tansiyon ilaçları sinekle uğraşır. Ancal bataklığı kurutursak sinek olmaz. İşte su ve tuz bataklığı kurutur ve artık sinek ilacına gerek kalmaz.
Aslında bunlardan çıkarılacak sonuç tansiyona bir hastalık gibi bakmamak gerektiğidir. Peki nasıl bakacağız öyleyse? Eğer bir insanda tansiyon sorunu varsa demek ki su ve doğal tuz dengesi bozuk sonucunu çıkarmak gerekir. Yani tansiyon sorunumuzun olması aslında asıl sorunu görmemiz için vücudumuzun bize bir sinyalidir. Az önce de dediğimiz gibi tansiyon bir hastalık değil eksikliğin belirtisidir.
Tansiyonu basit olarak açıkladıktan sonra biraz da bilimsel olarak anlatalım isterseniz. Vücudumuzdaki kan dolaşım sistemi, suyun ve doğal tuzun hücrelerdeki görevi iyi bilinirse tansiyonun vücuttan birkaç ay gibi kısa bir sürede uzaklaşması oldukça kolay hale gelir. Kan vücudun her yerine kalbimiz tarafından pompalanır. Kan akciğerlerden oksijeni, ince bağırsaklardan besinleri ve suyu alarak atardamar dediğimiz borularla vücuttaki bütün hücrelere taşır. Hücrelerdeki besin artıklarını ve toksinleri alarak toplardamarlar dediğimiz borularda atılması için ilgili boşaltım organlarına taşır. Vücuttan atılması gereken yabancı maddeler, besin artıkları, toksinler vücuttan atılmadığı zaman hücrelerin asit-baz dengesini (PH’ını) bozar ve buda bir çok hastalıkla beraber özellikle kansere neden olan yolları açar. Vücudun asit-baz dengesinin asitten yana değişmesi özelde hücrelerin, genelde vücudun bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve çökmesine sebep olur. Atardamarların suyu, oksijeni ve besinleri taşıması, toplardamarların zehirli artıkları dışarı atabilmesi belli bir basınç ile gerçekleşir. Bu basınç kanın pompalanabilmesi için kalbin ihtiyaç duyduğu basınçtır. Kan damarları oldukça esnek bir yapıya sahiptirler. Kanın fiziksel hacmine göre bu damarlar daralır yada genişlerler. Kan damarları esnek olmayıp sürekli aynı çapta kalsalardı; fiziksel olarak azalan kanın yerine hava dolardı ve sistem çalışamayıp iflas ederdi. Vücudun uzun süreli dehidrasyonda-kronik su kıtlığında-kalması beynin bir takım kriz çözücü önlemler almasını gerektiriyor. Beyin kronik su kıtlığı dönemlerinde hayati organları ve özellikle kendisini yaşatabilmek için vücudun belli bölgelerinden suyu çekip almak durumunda kalıyor. Bu durumda hücre suyunun % 66’sını, hücre dışı suyun (vücut suyunun) % 26’sını ve kandaki suyun % 8’ini çekip alıyor, diğer organlara ve kendisine dağıtıyor.Böylece kan hücrelerinin 100 tanesinden 8 tanesi yok olmaktadır.
Kandaki bu fiziksel azalma damarların çapının daralmasına sebep olmaktadır. Geri kalan kanda su azalmasından dolayı kan kalınlaşıp pıhtımsılaşır. Daralan damarlarda, kalınlaşan kan, sürtünmeye ve akış zorlanmasına sebep olmaktadır. Oysaki bu durum karşısında vücudun ihtiyaç duyduğu besin, oksijen ve su miktarında azalma olmamıştır. Kalp vücudun her yerine aynı miktarda besin, oksijen ve su ulaştırabilmek için daha hızlı çarpmakta ve daha fazla pompalama yapmaktadır. Bunun için daha fazla güç ve enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Daralan damarların bazı bölümleri bu fazla basınçtan dolayı genişleyip şişmektedir. Damarlardaki bu kan basıncına, yani kanın damar duvarlarını zorlamasına TANSİYON denir. Kalp, kanı pompaladığında atardamarların duvarları daha fazla gerilir, buna büyük tansiyon (sistolik tansiyon), kalbin bekleme-dinlenme sırasında damar duvarlarında gerginlik daha azdır, bunada küçük tansiyon (diastolik tansiyon) denir. Normali 12 cmHg-8 cmHg yada 120 mmHg-80 mmHg’dir. Bu değerlerin üstündekiler HİPERTANSİYON’dur. Bu değerleri aşağıda tutmak mümkündür.Vücudun su ve tuz dengesi tansiyon için asıl nedendir.
Modern tıp burada da her şeyde oldu gibi konuyu ilaca bağlar ve insanlara “kan sulandırıcı” gibi ilaçlar verir. İçinde su olmayan bir ilaç nasıl olacak da kanı sulandıracak? Bu da ayrı bir konu. En azından bundan şunu anlıyoruz demek ki kanın sulanması gerekiyor. Madem kanın sulanması gerekiyor neden basitçe tansiyon sorunu yaşayan kişiye su iç demezler de ilaç verirler. Onu da siz düşünün artık. Demek ilaç vermek daha çok işlerine geliyor. Zaten bu ilaçların da kanı sulandırdığı yok, içinde su yok ki nasıl sulandırsın. Yaptığı sadece kanın içindeki bazı maddeleri devre dışı bıraktırıp göreceli olarak sulanmış havası yaratıyor.
Bunu bir örnekle daha iyi anlayabiriz. Bir bardak ayran düşünün, ayranın yoğunluğunu değiştirmek için iki yol vardır; biri ayrana su katarak biraz daha sulandırmak diğeri ayranın içindeki yoğurdu azaltarak daha açık bir ayran yapmak. Benzer şekilde insanlara su içirterek kanlarının sulanması yerine kanın içindeki maddeleri ilaçla azaltarak göreceli bir akıcılık sağlıyorlar. Yani ilaçla kanın yapısını bozarak ve bu yüzden de tansiyon sorunu yaşayanlar sürekli ve gittikçe ağırlaşan sıkıntı yaşarlar ömür boyu. Oysa doğal yollarla su ve tuz dengesini sağladılar mı tansiyon sorunu zaten ortadan kalkar ve ilaca da gerek kalmaz.
Vücudun su, tuz ve oksijen dengesinin sağlanması bağışıklık sisteminin tüm savunma mekanizmalarını güçlendirir. Özelde de kan hücrelerinin fiziki çokluğunu korur, kan damarlarının hücre gelişimini sağlar. Burada bahsettiğimiz doğal kristal tuzdur, rafine sofra tuzu değildir bunu zaten biliyorsunuz. Rafine tuz vücuttaki bütün hücreleri özelliklede kan hücrelerini hızla asitleştirip, damarları büzüştürüp fonksiyonlarını bozan bir maddedir. Özellikle tansiyon hastalarının rafine sofra tuzundan tamamen uzak durmaları gerekir. Tansiyon zaten fiziken azalmış kan hücreleri ve geri kalanlarda da su ve mineral eksikliği demektir. Sofra tuzu damarda tıkanmaları ve kanda pıhtılaşmayı artıracağı için zararlı bir maddedir.
Tansiyondan kurtulmanın yolu; hergün vücudun ihtiyaç duyduğu temiz-canlı içme suyu, kolloidal yapıdaki doğal kristal tuz ve eksi iyonu artırılmış temiz oksijendir. Hergün düzenli olarak vücudun su-tuz-oksijen dengesi sağlanırsa birkaç ay içerisinde tansiyon şikayetinden eser kalmayacaktır.
Tansiyon hastaları sole kullanmaya alıştıra alıştıra başlarlar, 10 gün süre ile her bardağa 1 damla damlatarak içerler,sonraki 10 gün 2 damlaya çıkartırlar.Daha sonra ise 3 damlaya çıkartarak normal insanların kullandığı gibi kullanmaya başlarlar.Bu esnada tansiyon kontrol edilmeli ve ilaç kullanımına devam edilmelidir. 1-2 aylık süre içerisinde normal 3 damlaya çıkıldığında ilacı gün aşırıya sonrasında 2 günde bire, sonra 3 günde bire indirerek, yavaş yavaş azaltarak ilaç bırakılabilir. Ondan sonrasında artık bataklık kurutulduğundan tansiyon yükselme sorununu kökten çözmüş olursunuz. Önemli not: Bunlar günlük su içme miktarı kuralına uyduğumuz sürece geçerlidir. Önceki yazılarda bunun ölçüsünü belirtmiştik, bakabilirsiniz.
Herkese tansiyonsuz bir hayat dilerim.
Haftaya görüşmek üzere tadınız tuzunuz eksik olmasın.
Tarık Özdolap
Köşe Yazarları Aksaraylı Çocuklar PONY Atlarıyla Buluşacak
Köşe Yazarları Azmi Milli Müzesi 100. Yılına ulaştı
Köşe Yazarları Aktürk’ten Taziye Teşekkürü
Köşe Yazarları Kaya oyma odasında 100-150 yıllık eşyaları sergiliyor
Köşe Yazarları Yaz Temizliği
Köşe Yazarları Gazeteciler Birliği Basın Bayramı’nı kutladı
Köşe Yazarları Habere telif, güçlü yerel medya demek
Köşe Yazarları ASTİM’de yeni Aile Sağlık Merkezi İnşaatı Hızla İlerliyor
Yasal Uyarı : Kaynak gösterilerek dahi abone olmadan kısmen veya tamamen kullanılamaz... Birlik Haber Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır - 2021